Normalleşme sürecinde hukuki riskler ve Covid 19 sonrası adli süreç (Av. Elvan Kılıç)

Normalleşme sürecinde hukuki riskler ve Covid 19 sonrası adli süreç (Av. Elvan Kılıç)
12 Haziran 2020 Cuma 20:21

Normalleşme sürecindeki hukuku riskleri ve dikkat edilmesi gereken konuları Av. Elvan Kılıç anlattı

Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilen COVID-19 salgınının yayılımının diğer ülkelere bakılarak tahmin edilmesi, önlem senaryolarının hızlı bir şekilde oluşturulması ülkemizi bir normalleşme sürecine götürmüştür. Doğru yapılan tespitlerin öngörüsü sayesinde, devlet kurumları, şirketler ve toplum, salgına etkin ve hızlı bir şekilde adapte olabilmek için önerilen kılavuzlar eşliğinde tedbirler almıştır. İçinde bulunulan tehlikeli dönemde, toplumsal yaşamın salgını atlatacak şekilde düzenlenmesi, sağlık hizmetlerinin etkin planlanması, salgın süresince lojistik ihtiyaçların giderilmesi, kamu ve özel kurumların faaliyetlerinin planlaması için gibi tedbirlerin alınmasına devam edilmektedir. Ancak her ne kadar tedbirler alınsa da hukuki bakımından riskler devam etmekte, süreçler durdukça vatandaşlar hak kayıplarına uğramaktadır. 

Bu hukuki risklerden bir tanesi hak aramaya ilişkin sürelerin uzun bir zaman denilebilecek süreç boyunca durdurulmasıdır. Her ne kadar adliyelerde, icra dairelerinde salgını önlemek için insan sirkülasyonu yok denecek kadar azaltılsa da hak arama, dava açma süreçlerinin durdurulması birçok avukatlık bürosu, şirket ve vatandaş için zorluk yaratmıştır. Bunlardan bir tanesi icra takiplerinin durdurulması sonucunda vatandaşların alacakları için icra takibi yapamamasıdır. Örneğin Covid sebebiyle işten çıkarılan kiracısının ödemediği ev kirası yüzünden zorlanan ev sahibi, süreler durdurulduğu için kiracısına karşı takip başlatamamaktadır. Her ne kadar bu süreçte alınan hukuki tedbirler bir kesimi korusa da bir kesimi ciddi anlamda hak kaybına uğratmaktadır. Alacaklarını alamayan ticaret şirketleri de işlerin durması ile artan kayıpları ile mücadele etmekte, ekonomik destek beklemektedir. 

İnsan sirkülasyonunu azaltmak amacıyla, adliyelerdeki icra müdürlükleri nezdindeki işlem yoğunluğu da göz önünde bulundurularak alınan bu karar, toplum sağlığı bakımından oldukça önem arz etmekte ise de ortaya bazı hukuki sorunlar çıkabileceğini söylemek yerinde olacaktır. İşbu karar kötü niyetli borçlular tarafından kötüye kullanılarak, malvarlığının muvazaalı şekilde devri (adliyelerde faaliyetler azalsa da noterlerde tüm hızıyla devam etmektedir), taşınır ve taşınmazların satılarak nakde çevrilmesi ve borçluların mal kaçırması gibi hukuki problemlere ve risklere yol açabilecek bir ortam hazırlamaktadır. 

Bu olasılıklar ve mücbir sebepten dolayı alacaklarına kavuşamayan alacaklının normalleşme tedbiri ile işleyecek olan hukuki süreçlerde başlatacağı takipte, alacağın tahsil edilememesi riski ve süreçte harcanacak zaman ardından, ayrıca hukuk/ceza davaları ile hakkına kavuşması için daha fazla emek ve masraf yapması gerekecektir. 

Alacağını tahsil edemeyen, bir başkasına olan borcunu ödeyemeyeceği için takiplerin durdurulması, özellikle ihtiyati hacizleri de kapsar şekilde bu kararın alınması, önemli ekonomik sorunlara yol açsa da gerekli tedbirler alındığında icra müdürlüklerinde işlemler alınacak, hacizlere gidilecektir. Çünkü toplumun kalkınması ekonomik güce bağlıdır ve cebri icra yolu ile bir şekilde ekonominin önündeki engeller kaldırılacaktır. Ancak güvenli hijyenik tedbirler alınmazsa alacaklarının tahsili sırasında doğabilecek tetiklenmeler tekrardan sürecin durdurulmasına sebebiyet verebilir. Kaldı ki bu durum özellikle ticari işletmelerin zararlarının artışına neden olabilir. Alacaklara yönelik hukuki riskin yanı sıra sözleşmelerdeki mücbir sebep maddesinin düzenlemesi, iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları da Covid-19 sebebiyle önem taşıyan hukuki risklerdir. 

Özellikle ticari işletmelerde, özel okullarda ve sözleşmeyle iş yapılan tüm iş yerlerinde mücbir sebep nedeniyle sözleşmelerde uyarlanma tedbirlerine gidilmiştir.  Sözleşmede belirtilsin ya da belirtilmesin Türk Borçlar Kanunu gereğince çoğu şirket mücbir sebep nedeniyle hukuki risk altında bulunmaktadırlar. Çünkü ticari ilişkilerde sözleşme kullanımı ve çek-senet uygulamaları en fazla risk içeren alanlardır. Aynı zamanda Covid sebebiyle işten çıkarma yasağının uygulanması şirketleri etkilememekte, üretime ve ekonomiye katkıda bulunmak için istihdam oranlarında istikrarlı gitmektedirler. Sözleşmelerdeki mücbir sebep faktörünün kötü niyetli olarak öne sürülmesi akabinde hukuki riski ortaya çıkarabilir. 

Son olarak İş güvenliği ve sağlığı açısından ise iş yerlerinin normalleşmeden sonra çalışanlarını korumaları için gerekli önlemlerin almaması büyük bir risk taşımaktadır. Sürelerin durdurulduğu ve çoğu işyerlerinin faaliyetlerini azalttığı dönemin ardından tekrar bir insan sirkülasyonunun devam etmesi iş yerlerinde salgının tehlikesini arttıracak ve daha büyük bir ekonomik zararı arkasından getirecektir. Her ne kadar Cumhurbaşkanlığınca çıkarılan genelgeler veya iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uygulansa da tedbirlerin sıkı sıkıya uygulanması halinde tehlike azalacaktır. İşverenin, yayınlanan bu mevzuatlar kapsamında gerekli önlemleri almaması halinde çalışanlar kendilerini risk altında hissedecek ve şirketin beklenmedik bir şekilde salgına bağlı olarak istihdam kaybını yaşamasına neden olacaktır. 

Bahsedilen bu üç alanda tedbirlere uyulmaması ve normalleşmeye hızlı dönülmesi yönündeki riskler beraberinde daha fazla hukuki risk getirmektedir. Çünkü adliyelerde sirkülasyonun artması tekrardan tedbirleri geri getirecek, alınan önlemler ve verilen kararlar doğrultusunda hukuki süreçler tekrar durdurulacaktır. Duruşmaların ertelenmesi, arabuluculuk görüşmelerinin durdurulması gibi alınan tedbirler ile yargı dönemi yavaşlayacağından vatandaşların hak arama gibi hukuki faaliyetleri de durma noktasına gelecektir. Bu sebeple tüm süreçlerdeki normalleşmeye dönülmesinden sonra doğabilecek hukuki risklerin önlenmesi, yargının kaldığı yerden devam edebilmesi, alınan tedbirlerin tüm bireyler ve firmalar tarafından sıkıca uygulanmasına bağlıdır.

CORONAVİRÜS SALGINI SONRASI ADLİ SÜREÇ

Hak arama, dava açma, borca itiraz etme, takip başlatmak gibi hak doğuran işlemler hangi tarihten sonra başlatılabilecek? Av. Elvan Kılıç, Coronovirüs salgını sonrası adli süreç hakkında merak edilenleri anlattı.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilen Coronavirüs salgını sebebiyle ülkemizde ekonomik, toplumsal, sosyal, eğitim anlamında birçok tedbirler alınmış, salgının yayılmasını önlemek amaçlı tüm süreç boyunca alınan bu tedbirlere de uyulmuştur. Özellikle hukuk alanında önlemlerin alınması, adliyelerdeki insan sirkülasyonu aracılığı ile salgının yayılmasını engellemiştir. Normalleşme sürecinin 1 Haziran’dan itibaren başlaması ile adliyelerdeki hukuk işlerinin devam etmesi beklenmektedir. Ancak adli süreç tıpkı toplumsal hayat gibi eskisi gibi olamayacağından alınan tedbirlere adapte olunma konusunda sıkıntılar yaşanabilir.

Öncelikle adliyeler insan yoğunluğunun fazla yaşandığı yerlerden biri olup icra müdürlükleri bu yoğunluğun daha fazla yaşandığı yerlerdendir. Her ne kadar uzun yıllardır başarıyla uygulanan UYAP, SEGBİS, elektronik tebligat gibi bilişim sistemlerinin yargıda etkin kullanılması sonucu yargı hizmetlerinin sürekliliği sağlansa da yine de bazı işler adliyelere gitmeyi gerektirmektedir. 26.03.2020 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanan 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile alınan kararlarda, adli yargıda süreçler önce 30.04.2020 daha sonrasında yine alınan kararla 15.06.2020 tarihine kadar durdurulmuştur. 7226 sayılı Kanunun amacı, salgın riskinin en aza indirilmesi, halkın ve adli personelin sağlığının korunması, bireylerin birbirleriyle temaslarının asgariye indirilmesi, aynı zamanda da kamu hizmetlerinin aksatılmaması ve kişilerin maddi hukuk, usul hukuku ve takip hukuku çerçevesinde haklarının korunması idi. Bu kanun ile; hak arama, dava açma, borca itiraz etme, takip başlatmak gibi hak doğuran işlemler 15.06.2020 tarihinden sonra başlatılabilecektir. Bu süreçlerin uzatılması adliyelerde insan yoğunluğunu fazlasıyla azaltacak, Cumhurbaşkanlığı tarafından herhangi yeni bir karar yayınlanmayana dek 15.06.2020 tarihinden sonra adliyeler açılacak, davalar görülmeye başlanacaktır. Toplum hayatında normalleşme 01.06.2020 tarihinde gerçekleşse de adliyeler salgının en rahat yayılabileceği yerler olduğundan adli sürecin normalleşmesi 15 Haziran’dan sonra mümkün olacaktır.

Mart ayından beri süreçler durdurulduğundan mart ayında duruşmalar ertelenmeye başlamıştır. Buna göre mahkemeler genellikle duruşmaları acil karar verilebilecekleri haziran- temmuz aylarına, acil olmayan dosyalarda ise eylül ayı sonrasına ertelemişlerdir. Bu durum ise mahkemeden nihai karar bekleyen hak sahibi vatandaşları mağdur etmiştir. Her ne kadar hukuk ve icra dosyalarında ertelenmeler ve sürelerin durdurulması görülse de ceza dosyalarında da farklı tedbirler alınmış, tutuksuz yargılama olan dosyalarda erteleme verilmiş ancak tutuklu yargılama dosyalarında tutuklu hükümlülerin mağdur olmaması ve insan hakları ihlal edilmemesi açısından yargılamaya devam olunmuştur. Tutuklu dosyaların yanı sıra; dosyalarda acil işler, dava zaman aşımı yakın olan soruşturma ve kovuşturma dosyaları, yürütmenin durdurulması istemleri ivedi sayılmış, ertelenmemiştir.

Yeni değişiklikte adliyeler nasıl olacak?
Kalabalık olan adliyelerde özellikle icra dairelerinde yer olmamaktaydı. Şimdiki normalleşme dönemi uygulamalarına bakıldığında;

- Maskesi olmayanlar ve herhangi bir iş ve işlemi olduğunu ispat edemeyenler adliyeye giremeyecek.

- Adliyelere girişte ateş ölçümü yapılacak, ateşi 38 dereceyi geçenler sağlık kurumuna yönlendirilecek.

- Duruşmaların güne belirli saatlerde yayılması ile yığılmaların önlenmesi sağlanacak.

- Güvenlik personeli ve ön büro çalışanları, tıbbi maske ve koruyucu gözlük kullanacak, ön bürolar dış mekanlarda konumlandırılacak.

- Duruşma salonları, kalem odaları ile icra dairelerinde çalışma düzeni 4 metrekareye bir personel düşecek şekilde planlanacak. Bu aynı zamanda avukatlık ofislerinde de geçerli olan bir tedbirdir.

- Mahkeme ve icra işlemlerinde harç masrafı ve diğer ödemeler mümkün olduğunca EFT, havale gibi yöntemler ile yaptırılacak.

- Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ile Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) kullanımı yaygınlaştırılacak.

-Tüm bu yeni alınan tedbirler ile adliyelerin eski halinden eser kalmayacağı tahmin edilmektedir.

Adli tatil konusunda ise; adli tatil mevzuatımızda 20 Temmuz-1 Eylül tarihleri arasında gerçekleşmektedir. Süreçlerin durdurulmasına ilişkin tartışmalarla birlikte adli tatil sürecinin kaldırılıp kaldırılmayacağına ilişkin belirsizlik de ortaya çıktı. Ancak adli tatilin kaldırılması ile ilgili herhangi bir karar mevcut olmadığından, mahkemeler salgınla ilgili alınan önlemleri ve adli tatil dönemini göz önünde bulundurduğundan, duruşma tarihlerini eylül ayı ve sonrasına verdiğinden adli tatil yine belirtilen tarihlerde gerçekleşecektir. Kaldı ki adli tatilin öne alınması veya iptali mevzuat değişikliği gerektirmektedir.

Davaların bu süreçte ertelenmesi vatandaşın aradığı hakkını geç elde etmesine sebebiyet vermiştir. Ancak ertelenen dosyalarda sadece hak arama süreci uzatılmıştır. Sürecin uzaması dışında dosya üzerinde yapılan işlemlerde herhangi bir değişiklik veya iptal durumu söz konusu değildir. Tutuklu yargılanan dosyalar devam ettiğinden o dosyalarda coronavirüs gibi mücbir sebepten kaynaklanan hak kaybı durumu yoktur.(Haber: Davut Güleç)


İlgili Galeriler
Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.